19 Ocak 2009 Pazartesi

GÜZEL BİR HİKAYE...

Uykusunun baldan tatlı olduğu sabahlarda , melek öpüşlerle uyandırılmaz olur .. Anne bağırır : "Çabuk ol , servisi kaçıracaksın !" Baba kükrer : "Ne yatmasını biliyorsun , ne kalkmasını !"Sabahları güneşin doğuşunu bilmez çocuk . Hiç aydınlanmadan kalkar içi .. Taze bir sabah , bayat bir günün devamıdır çok zaman . Her sabah adına yuva denen , adına kreş denen o yere bırakılır . Başkalarının annesinde , kendi annesinin hasretini çeker gün boyu . Sabahın köründe "benim annem ne zaman gelecek" diye gözyaşları çeker solgun yüzüne dizi dizi . Akşam ne uzundur . Yuva nice gürültülü . Sevgilerini konuşurlar efkarlı saatlerde ."Benim babam beni çok seviyor .""Hayır , benim babam beni daha çok seviyor .""Hadi oradan , beni hem babam hem annem daha çok seviyor ."Başkalarının babası kendi çocuklarını çok severse , sanki kendi babalarının sevgisi azalacakmış gibi kavga ederler . En çok sevilen olmaktır tutkuları . Her pazartesi ne kadar sevildiklerini n ispatını yapmaya koyulurlar . Pazartesileri hep böyle geçer . Herkes kendi babasının en sevgili baba olduğunu ispat etmeye çalışır . Öteki çocuklar yeni sevgi ispatlarını ortaya koydukça içini bir ürperti kaplar . Başkalarının babası çocuklarını daha çok mu seviyordur acaba ? O reklam gelir aklına . Kahrolası reklam . "Evinizi seviyorsunuz , arabanızı seviyorsunuz ... Beni sevmiyor musunuz ?"İnanmak üzeredir onu sevmediklerine . Arka koltuğa gazoz döktü diye ne çok bağırmıştı babası . Ama olsun , arkadaşlarına bunu anlatmazsa eğer , babasının arabasını kendisinden çok sevdiğini nereden bilecekler . Keşke her Pazartesi en sevilen evlat oyununu oynamak zorunda kalmasaydı . Bunun için Pazartesileri hep hasta numarası yapması . Uyanamaması . En sevilen çocuk olmak yarışması , bilseniz ne kadar zor diyebilse bir gün , her şey ne kadar kolay olacak . Oyunu değiştirebilirdi . Bu oyunun mağlubu olduğunu arkadaşları öğrenecek diye her Pazartesi karanlık bir kuyu olmazdı o zaman . Herkesin annesinin ve babasının ne kadar iyi anne baba olduğu , çünkü onlara ne çok pahalı oyuncak aldıklarının konuşuldukları bir sıra "beni anneannem çok sever" diye bağırıverdi ."Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu ?""Görmüyor musun ? Telefonla konuşuyorum ."Hiç kimsenin sevdiği şey birbirine benzemiyordu . Annesi telefonu , babası arabayı seviyordu . Her şey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu olduğunda . Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu . Nerelere gitsindi ? Annesi kapattı telefonu . Mutfaktan tencere kaşık sesleri geliyordu . Koşarak yanına gitti ."Sana yardım edeyim mi ?" dedi , en sevimli halini takınarak . Annesi manalı manalı baktı ."Hayırdır . Bir yaramazlık filan . Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten ."Yorgunluk nasıl bir şeydi . Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır "Nasıl yorulmuş yavrucak . Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni" diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi . Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer , ne diye annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu ."Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın . Anneannem öyle söylüyor .""Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın . Yorgunluktan ölüyorum ." Bu kelimeden nefret ediyordu . Yorgunum . Yorgun olduğumdan . Böyle yorgun yorgunken ..."Anneciğim sen yorulma diye...""Yemekte konuşuruz çocuğum . Bankada işler yetişmedi . Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım . Hadi sen oyna biraz .""Hani siz yoruluyorsunuz ya ...""Eeee ....""Ben de oynamaktan yoruluyorum .""Ne yapayım ?""Bilmem ..."Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler , yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı . Işıklar söndü birden . Annesi öfkeyle söylenmeye başladı . "Mum da yok" diye diye karıştırdı dolapları el yordamı . Çocuk sırtüstü yatıp anneannesinin köyünü düşündü . Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını . Deli tavşanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne . Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı . "Bak deli tavşan" diyerek parmaklarını oynattı . Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı . Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda . Otlarla kuşlarla konuştu . Sonra yorgun düştü . Duvardaki görüntü o minik avuçların açılmasıyla kayboldu . Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı .Neden sonra ışıklar geldi . Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti birden . Kanepeye koştu . Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı . Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek . Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini . Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu . Çocuk sanki bu öpücüğü bekliyormuşçasına ;"İşin bitince beni sever misin anne ?" dedi .Kadın , sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı .

Hiç yorum yok: